İçeriğe geç
En Son

ANTİK MISIR’IN BÜYÜLER KİTABI

Mısır dininin büyük ve önemli bir bölümünü, büyülü adlar, efsunlar, resim, sembol ve muskaların gücü oluşturuyordu. Doğaüstü sonuçlar elde etmek için tüm bu birleştirmeleri sesle telaffuz ederek ayinler yapıyorlardı. Bu onların itikatının bir parçasıydı. Ve biliyoruz ki dünya tarihinde, Mısırlıların uygarlıkta elde ettikleri sürekli ilerleme ve sonunda ulaşmış oldukları yüksek entelektüel gelişimleri, bu inanç ve ilahi güçlerle formüle ettikleri kuralları uygularken gösterdikleri titizlik ve dinsel büyüye bağlılıklarıyla diğer milletler arasında en dindar ve en batıl itikatlı millet olma ünvanını kazandırmıştır. Bir bütün olarak baktığımızda haklı olarak kazanmış oldukları bu şöhret, Mısır büyüsü, Mısır’daki hanedanlık öncesi ve tarih öncesi insanların yeryüzü ve yeraltının, havanın ve gökyüzünün, görünen ve görünmeyen sayısız varlığın, insanın hayrına ve şerrine doğru yönlendirilebildiğine ve sayısız spiritüel konuya duyulan ilgi onlar sayesinde ikna edici olmuştur.

BİR MİT HİKAYESİ: DÖRT KAHRAMAN

Kalevala adlı Doğu Finlandiya’ya ait geleneksel sözlü bir şiir, dünyanın yaratılışını, Finlilerin ülkesi Kalevala ve Kuzey ülkesi Pohjola arasındaki rekabeti anlatır. Aynı zamanda üç Finli kahramanın- Vainamoinen, İlmarinen ve Lemminkainen-Kuzey Ülkesi’nin prensesinin kalbini kazanmaya çalışmasını anlatır.

PLATON VE SOLON’UN ATLANTİS’İ

‘’Senin Herkül’ün Sütunları diye adlandırdığın boğazların tam ortasında bir ada vardı. Bu ada Libya ile Asya’nın bir araya gelmiş hâlinden daha büyüktü. Atlantis adlı bu adada, tüm adayı ve daha başka adalarla, kıtanın büyük bir kısmını yöneten güçlü ve harika bir imparator vardı. Atlantis insanları, Libya’nın Herkül’ün Sütunları arasında kalan kısmını ta Mısır’a kadar ve Avrupa’yı da Tiren Denizi’ne kadar hükümranlıkları altına almışlardı. Bir kişinin elindeki bu muazzam güç, ülkelerimizi ve boğazların içinde kalan tüm bölgeyi de ele geçirmek istiyordu.’’

NARDUGAN’INIZ KUTLU OLSUN!

‘’Türkler’in Orta Asya’dan göç etmeden ve tek tanrılı dinlere geçmeden önceki inançlarına göre, yerin göbeği sayılan yeryüzünün tam ortasında bir “akçam ağacı” buluyor. Bu ağacın tepesi, gökyüzünde oturan Tanrı Ülgen’in sarayına kadar uzuyor ve buna “hayat ağacı” diyorlar. Bu ağacı, motif olarak bizim bütün halı, kilim ve işlemelerimizde de görebiliriz. Tanrı Ülgen, insanların koruyucusu; sakallı ve kırmızı kaftan giymiş olarak sarayında oturuyor ve geceyi, gündüzü, güneşi yönetiyor. Astronomik olarak o günden itibaren geceler kısalmaya, günler uzamaya başlıyor. Güneşin zaferini ve yeniden doğuşunu Türkler, büyük şenliklerle “akçam ağacı” altında kutluyorlar. Güneşi geri verdi, diye Tanrı Ülgen’e dualar ediyorlar. Duaları tanrıya gitsin, diye ağacın altına hediyeler koyuyorlar; dallarına bantlar bağlayarak o yıl için dilekler diliyorlar Tanrı’dan. İnanca göre, bu dilekler muhakkak yerine geliyormuş. Bu bayram için evler temizleniyor ve güzel giysiler giyiliyor; ağacın etrafında şarkılar söylenip oyunlar oynanıyor. Yaşlılar ziyaret ediliyor; aileler…

İLKER DURMAZ İLE GÖBEKLİTEPE: AGARTHA, ATLANTİS VE LEMURYA (MU) ENERJİLERİ BİRLEŞİYOR

”Bu yazıyı yazmamdaki amaç; psişik olarak akan içsel bir bilginin ve vizyonun bana hangi doğru zamanda (hepimizi için ortak) geldiğini ve başladığını, bambaşka açılımlar yaşadığımı, Agarta Şifasıyla blokajlar ve kilitlerin açıldığını, döngülerin çözüldüğünü ve yaşamımı olumlu yönde değişmeye başladığını söylemek için yazdım.’’

BÜYÜK İSKENDER

M.Ö. 356’da efsanevi bir imparator dünyaya geldi. O, Makedonya Kralı II. Philippos’in oğlu Büyük İskenderdi. Philippos, oğlu henüz çok küçükken saraya yabani bir at getirtti. Bu at o kadar vahşiydi ki, ancak birkaç kişi zaptedebiliyordu. İskender babasına yalvararak atı ehlileştirmek istediğini söyledi. Babası oğluna çok güveniyordu. Haksız da değildi.  İskender ata usulca yaklaştı ve ona bir şeyler söyledi.  At sakinledikten sonra atı dizginledi. Makedonya Kralı II. Philippos, oğlunun bu başarısından çok etkilendi. Oğluna, kendine layık bir krallık bulmasını söyledi.
İskender o günden sonra…

APOLLO’NUN GÖZYAŞLARI

Apollo, tanrı Zeus ve tanrıça Leto’nun en güzel oğluydu, o tanrıların en güzeliydi. Saçları altın rengi ve gözleri gök mavisiydi. Masmavi bir tunik giyerdi. Giydiği giysi yüzünü ve bedenini daha da parlatırdı. Panter gibi güçlü ve parıldayan bir derisi vardı, göz alıcıydı. İnsanların yüzleri onu görünce aydınlanırdı. Üzerinde yay ve oklarını taşırdı. Altından arabası ve atları vardı. Geçtiği yerlere alev ve ışıltı bırakıyordu…